Söyleşiler

Klasik Okumaları – NOTOS’la Röportaj

1) Klasikleri okumak her zaman ilgi çekici bir konu olmuştur. Sizin Klasik Okumaları kitabınız
da sanırım okurların ilgisini çekecektir. Bu kitap özel bir meraktan mı çıktı, klasiklerle ilgili bir görev
yüklenmekten mi?

Özellikle edebiyat söz konusu olduğunda, bir görevden ziyade tutkuya vurgu yapmak lazım

sanırım. Ben anne-babasından klasik romanlar miras almış, evinde bu kitaplarla büyümüş bir

çocuktum. Duyduğum ilgi, sonrasında aldığım eğitimle iyice pekişti.

Avrupa tarihine merakım da bir yönüyle buradan doğdu. Elbette bu ikisi birbirini besledi. Bu

yüzden merakım ve bu merakımı insanlarla paylaşma arzumdan bahsedebilirim. Klasik

romanlar modern topluma ve kültüre ulaşmanın aracıdır, hem içinden çıkmış olmaları hem de

akabinde ona etki ederek dönüştürücü rol oynamış olmaları bakımından. Bugün yerini başka

popüler kültür öğelerine kaptırdı ama yine de bize söyleyeceği bir söz var.

Edebiyat eserleri içinden çıktıkları toplumun yoğunlaşmış ifadeleri olarak yaşadığımız

dünyayı daha yaşanabilir hale getirme mücadelesinde dolaylı ya da dolaysız birer aracıdır. Ben

edebiyatla bu açıdan ilgileniyorum ve böyle bir dünyada buna hiç olmadığı kadar ihtiyaç

olduğunu düşünüyorum.

2) Kitabın yerinde bir adı var. Klasiklerin önemli bir bölümü kahramanlarıyla anılıyor, hatta
bazen kahramanlar romandan önce geliyor. Anna Karenina, Madame Bovary gibi. İkinci kitap da
olacak demek, o nasıl bir devam kitabı olacak?

Klasik Okumaları’nı yakın döneme kadar uzanan üç cilt olarak tasarladım. İkinci kitabı
bitirdim. O da yılsonunda yayınlanacak.
Kapitalizmin yükseliş çağı bireylerin yükseliş çağıdır, bireylerin yükseliş çağıysa roman
karakterlerinin yükselip kahramanlaştıkları çağdır.
Romanın başlığında adını gördüğümüz kişi bazen dünya çapında tarihsel olarak, bazen de
kendi çapında bir kahramanlık sergilemiştir, elimize aldığımız romanda da o kahramanlık
anlatılacaktır. İşte bu kahramanlığının mükâfatı da romana başlığını vermektir. İlk romanlarda
başkarakter başlık örtüşmesi buraya oturur. Kahraman olmalarının sebebi, kimsenin cesaret
edemediği şeyi yapmaya cesaret edip ilk olmanın bedelini ödemeyi göze almış olmalarıdır.
Fakat kapitalizmin tarihinde ilerledikçe romanın tarihinde yükselenlerden tutunamayanlara
geçeriz. Zaten bu yüzden de ikinci cildin başlığı da Tutunamayanlar Çağı. Tutunamayanlar çağı
kahramanların öldüğü, umudun ölmeye yüz tuttuğu yerde başlar. İnsanın kendi elleriyle yarattığı
dünya karşısında nasıl da aciz, küçük olduğunu gösterir (geneli bakımından).
Bu vurgunun da etkisiyle modern edebiyat bize “küçük” bireyi anlatmaya başlar.

3) Sizce bir kitabı klasik yapan nedir?

Bir yolunu bulup zamana direnmesi. O yol her eserde farklılık arz edebilir. Kimi zaman hikayesiyle
yapar bunu, kimi zaman anlatı tekniğiyle, kimi zaman toplumsal analiziyle vs. Keza çağdan çağa
bakıldığında kıstaslarda esneklikler olabilir. Örneğin bugün romanında ırkçı zırvalıklar olan birinin
göklere çıkartılması, klasik mertebesine ulaşması, büyük konuşmayayım ama, mümkün olmayacaktır.
Oysa tarih boyunca klasik hale gelmiş birçok romancı alenen ırkçı ya da ayrımcıdır. Sözgelimi Suç ve
Ceza bu çağda yazılsaydı daha gün yüzü görmeden linç edilir ya da kim bilir toplatılırdı, zira
Dostoyevski alenen ırkçıdır ve bu görüşünü saklamaz.
Diğer açıdan, klasiklerin klasik mertebesine yükselmesinin temel sebeplerinden biri kültüre,
kültürün şekillenmesine asli katkılarıdır. Salt “gökçeyazın”ın ötesinde, ilk romanlar bizatihi siyasi
toplumda kurucu öğedir. Bugün nasıl sözgelimi sosyal medya gündem belirliyorsa, ilk romanlar da ele
aldıkları konularla, açtıkları başlıklarla gündem belirlemiş, yer yer paradigma kurucu olmuşlardır.
Birçok düşünürün, filozofun hamurunu bu eserler yoğurmuştur. Bu eserler, yazarların niyetlerinden
bağımsız olarak, büyüktür.

4) Sizce en önemli roman kahramanları ve en önemli klasikler nedir, diye sorsam…

Birçok açıdan Don Quijote derim. Hem roman hem karakter olarak. Romanın bir tür olarak ne zaman
ortaya çıktığı tartışmalı bir konudur ama ben böyle bir milat varsa o kaftanı Cervantes’in Don
Quijote’sine giydiririm. Klasik Okumaları’nda başlangıcı da onunla yaptım zaten. Mrs. Dalloway’in
yeri doldurulamaz. Onunla yan yana Stephen Dedalus’u sayarım, ama Ulysses’in Stephen’ını değil,
Sanatçının Genç Adam olarak Bir Portresi’nin Stephen’ını (zaten bu yüzden de bu iki romanı bizzat
çevirdim). Onların yanına bir de Oblomov ile Raskolnikov eklenebilir. İlk başta aklıma gelenler
bunlar.

5) Günümüzün romanları arasından, gelecekte klasik olarak kabul edileceğini öngördüğünüz
birkaç örnek verir misiniz...

Çok uzağa gitmeye gerek yok, Yaşar Kemal’in romanları. Bu ülkede şanslı sayılmak için çok fazla
neden yok ama hepimiz için bir şanstır Yaşar Kemal. Yabancı eserlerden Doris Lessing, mesela Altın
Defter ile İyi Terörist. Ian McEwan, Cumartesi’yi çok severim. Ve Margaret Atwood, Damızlık Kızın
Öyküsü. Kanon belirlemekte pek iyi değilim sanırım.
6) Peki genç bir okur klasiklerden mi başlamalı okumaya, çağdaşlarından mı?

Kanaatimce klasiklerden başlamalı zira çağdaş yazarların yazdıkları eserler aslında yoğunlaştırılmış
haliyle bize edebiyat tarihini sunar. Romancıların yaşadıkları çağın ifadesi oldukları malumdur, ama
onlar dış dünya kadar, hattâ çoğu zaman ondan da çok, birbirlerine göndermede bulunurlar,
birbirleriyle meşgul olurlar. Onların eserlerini anlamakta bazen zorlanmamızın nedeni de budur zaten.
Birkaç yüzyıllık bir gelenek üzerinde yükselirler, metinlerarasılık tam da buraya oturur. Sözgelimi
bugün Netflix’te herhangi bir diziyi izlediğinizde hep hikâye içinde hikâye ya da anlatı içinde anlatı
tekniğini görürüz. Zamanın ruhu bunu gerektiriyor zira. Ama bunun nasıl başladığını, nereye
evrildiğini gördüğümüzde sanatla kurduğumuz ilişki daha nitelikli hale gelecektir. Fakat bazen de
edebiyatla çok basit ilişki kurmak gerekir: Herhangi bir kitabı seçer, alır okur, güzel zaman
geçirirsiniz, orada da amaç hasıl olmuştur.

Made on
Tilda